11 milyon kişi güvencesiz

İktidar, her fırsatta hiç kimsenin sosyal güvencesiz olmadığını söylese de gerçekler öyle değil. 18 yaşını doldurmuş tam 10 milyon 771 bin yurttaş sosyal güvenceden yoksun, pandemi döneminde bile sağlık hizmetinden faydalanamıyor. Durum böyleyken iktidar, “Ey Kılıçdaroğlu” diye başlayıp “SSK’yi kim batırdı?” diye sorabilmekte. SGK’nin gelir gider dengesi alt üst olmuş durumda

Hazırlayanlar: Dr. Ergün Demİr-Dr. Güray KILIÇ

2020 yılının Ocak – Şubat aylarında, yani pandemiden önceki Türkiye’de bu cümle bir hakikate karşılık gelir miydi? Herhalde siyasi iktidarın “büyük” ve “küçük” ortakları dışında herkes bu cümlenin can yakıcı bir hakikate karşılık geldiğini teyit eder.

İşte pandemide “Çocuklarım aç, iş istiyorum” diyenlere, “Koronavirüs öldürmedi beni ama sahipsizlik, çaresizlik, umutsuzluk öldürdü” notunu bırakanlar, hastane ve yoğun bakım servislerinde yer kalmadığı için mecburen olabildiği kadarıyla evde izole edilerek hayatını kaybedenler de eklendi.

Salgınla birlikte çok sayıda esnaf dükkânı kapattı ya da zora girdi, işçiler işini kaybetti, düzensiz işlerde çalışanlar gelirlerinden bütünüyle mahrum kaldı… Kısacası muktedirlerin söylediğinin aksine insani koşullarda yaşamı sürdürebilmek için yeterli gelire sahip olamama durumu yani yoksulluk giderek arttı.

Pandemi döneminde artan işsizlik ve yoksulluk karşısında sosyal korumaya olan gereksinim artarken, olağandışı bir döneme girilmesine ve yaşanan sorunların artmasına karşın sorunun finansal yönden muhataplarından olan ve sürecin başından beri başını kuma gömen Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı’nın hiç sesi çıkmamakta Twitter üzerinden paylaşımlarla sorunu çözdüğünü zannetmekte. AKP Genel Başkanı ise her seçim döneminde söylediği gibi yine Sosyal Güvenlik Kurumu’nu (SGK) “Kim batırdı, zarar ettirdi, açık verdirdi vs.’’ söylemlerle geçmişe göndermede bulunarak 18 yıldır ve halen yaşanan sorunları ve kendi sorumluluklarının üzerini örtmeye çalışmakta ve siyasi popülizm yapmakta.

SOSYAL TEHLİKELER

Oysa sosyal güvenlik; yoksulluk, işsizlik, gelecekle ilgili ekonomik belirsizlik, yaşlılık ve hastalık gibi sosyal tehlikelerin ortaya çıkaracağı olumsuzlukları hafifletmeyi ya da yok etmeyi sağlayan önlemleri içerir. Çağdaş dünyada bütün ülkeler sosyal güvenliği devletler için bir kamu görevi, kişiler içinse bir hak olarak tanımışlardır.

Yoksulluk, işsizlik ve ekonomik belirsizlikle beraber temel ihtiyaçlarını karşılayamayan ve hayatını sürdürmekte güçlük çeken vatandaşların sayısı giderek artmakta. Elektrik, su, doğalgaz faturalarını ödeyemeyenlerin, ucuz ekmek alabilmek için halk ekmek önünde uzayan kuyrukların, ocağında aş kaynamayan hane sayılarının artması, Covid-19 tanı ve tedavi sürecinde hizmete erişimde ekonomik gerekçelerin engel oluşturması hayati bir başlık olarak öne çıktı.

Hal böyle olunca da sosyal güvenlik politikaları da gündeme oturdu. Ancak, sosyal güvenlik alanında tam bir “bilgi kirliliği” yaşanmakta, gerçekler tersyüz edilmekte ve çarpıtılmakta.

Bu yazı dizisinde; Neden sosyal güvenlik sisteminin bir şirket yönetimi olduğuna dair algı yaratmaya çalıştıklarını, yoksulluk envanterine kayıtlı kişi ve hane sayılarını yayımlamaktan neden imtina, sosyal güvenlik sisteminin gelir-gider dengesini kimlerin bozduğunu, AKP iktidarının ‘açıkları, kara delikleri’ kapatacak bir ‘genel müdürü’ neden bulamadığını, AKP Genel Başkanı’nın iddialarını ve bunlara karşı gelen Sosyal Güvenlik Kurumu’nun resmi verilerindeki gerçeklerin neler olduğunu, Hazine’nin ödemesi gereken sosyal güvenlik ve sağlık primi devlet katkısının kuruma neden ödemediğini ve neden “sosyal devletin” konuşulup tartışılmadığını sorarak sistemdeki gerçekleri paylaşacağız ve değerlendireceğiz.

AKP’nin sosyal güvenlik sisteminde köklü değişiklik yaparken topluma/kamuoyuna sunduğu gerekçeler ve gerçekler….

Hatırlamak gerekirse, AKP hükümetince uluslararası finans kuruluşlarının (IMF ve Dünya Bankası) talepleri doğrultusunda “sosyal güvenliğe ayrılmakta olan kaynakların yük oluşturduğu ve makro ekonomik dengeleri bozduğu’’ gerekçesiyle hazırlanan ve 2006 yılında TBMM’de kabul edilen yeni “sosyal güvenlik sistemi” ‘devrim ve reform’ iddiaları ile 5510 sayılı Kanun’la yeniden yapılandırıldı.

Dönemin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından hazırlanan ve “Sosyal Güvenlik Sisteminde Reform Önerisi” başlığıyla Temmuz 2004’te kamuoyuna sunulan ve Nisan 2005’te revize edilen nam-ı diğer “Beyaz Kitap” olarak bilinen rapor “reformun” temel yaklaşımını ve amacını ortaya koymaktadır. (www.calisma.gov.tr). Beyaz Kitap’a göre sosyal güvenlik reformu, bütçeden karşılanan “sosyal güvenlik açıklarını” kapatma gerekçesine dayanmakta. Kitapta yer alan şu ifade, değişikliğin asıl hedefini açıkça ortaya koymakta; “Devlet bütçesinden karşılanan bu açıklar, ülkemizin borçlarını ve faiz oranlarını artırmakta, hayat pahalılığına, yatırımlarda daralma ve işsizliğe yol açmakta. Bunun sonucunda işsizlik oranı artmakta ve gelir dağılımı giderek bozulmakta. Sosyal güvenlik sistemimizin mevcut yapısı, ülke ekonomisinin geleceğini ve toplumsal barışı tehdit etmekte.” (Beyaz Kitap, Temmuz 2004, önsöz)

ÇARPITILAN GERÇEKLER

Kamuoyunda bilgi kirliliği yaratanlar ve gerçekleri tersyüz edenler ile çarpıtanlara soruyoruz:

♦ ‘Açık ve Karadelik’ neden hala kapatılamıyor?

♦ Sosyal güvenlik sistemi “aktüeryal dengesi sağlanmış, mali açıdan sürdürülebilir bir sistem” haline geldi mi?

♦ Aktif/ pasif sigortalı oranında düzelme oldu mu?

♦ Makro ekonomik dengeler düzeldi mi?

♦ Hayat pahalılığı ve işsizlik azaldı mı?

♦ Gelir dağılımındaki eşitsizlik düzeldi mi?

♦ Borç ve faiz oranları düştü mü?

Bu soruların cevaplarını veremeyenler her seçim döneminde olduğu gibi sosyal güvenliğe ihtiyacın arttığı bu pandemi günlerinde “Ey Kılıçdaroğlu” diye başlayıp “SSK’yı kim batırdı” diye sorabilmekte.

Bilindiği üzere Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, sosyal yardımlar, sosyal hizmetler, çalışma hayatı ve sosyal güvenlik olmak üzere dört başlıkta çalışma yürütür. Bu bağlamda 2006 yılında çıkartılan ve Ekim 2008’de yürürlüğe giren 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası (GSS) Kanunu’na göre sosyal güvenlik sistemi vatandaşlara prime dayalı katkılar üzerinden güvence sağlar. SGK Aylık İstatistik Bülteni verilerine göre Ekim 2020 itibarıyla sosyal güvenlik kapsamı tablodaki gibidir.

Sosyal Güvenlik Kurumu’nun aylık istatistik bülteni Ekim 2020 sigortalı istatistiklerinde Sosyal Sigorta kapsam dışı nüfus oranı yüzde 13’tür. Hiçbir sosyal güvencesi olmayan, çalışmayan, 18 yaşını doldurmuş öğrenci olmayan 10 milyon 771 bin 110 kişi sosyal güvenlik kapsamı dışında. Öyle iddia edildiği gibi nüfusun yüzde 99,9’u sosyal güvence kapsamında söylemi gerçeği yansıtmamakta.

Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde yaptığı 2021 yılı bütçe sunum konuşmasında Türkiye’deki nüfusun tamamının sağlık sigortasından faydalandığını belirtmiştir. Ancak aslında GSS kapsamında olup primlerini zamanında ödeyemeyip borçlu duruma düşen yaklaşık 6 milyon vatandaşın sağlık hizmetlerine erişim engeli geçen yıl ertelenmiş ve bu ertelemenin süresi de 31 Aralık 2020 tarihinde sona ermişti. Gerek siyaseten yaşanacak infial gerekse konuyu takip eden kişi ve meslek örgütlerinin baskısıyla prim borcu olan kişilerin sağlık hizmetlerine erişim engeli 23 Ocak 2021 tarih ve 31373 sayılı Resmi Gazete ’de yayımlanan 3432 sayılı Cumhurbaşkanı kararı ile 31 Aralık 2021 tarihine kadar tekrar ertelenmiş.

AKTİF/PASİF SİGORTALI ORANI

Aktif/pasif oranı, bugün aktif olarak çalışan ve prim ödeyenlerin sayısının, aylık alanların (emekli, malullük, ölüm aylığı) sayısına bölünmesi ile hesaplanır. Bu oran bir çalışanın kaç emekli maaşı alanı finanse ettiğini ortaya koyar. Aktif/pasif sigortalı oranı, sosyal sigortaların en temel göstergesidir ve kapsamla ilgili bir gösterge olmaktan ziyade sistemin mali dengesini gösterir.

4447 sayılı kanunla getirilen ve 2002 yılı mayıs ayında yürürlüğe giren emeklilik yaşının kademeli olarakyükseltilmesi uygulaması üzerinden 19 yıl geçmesine rağmen pasif sigortalı sayısındaki artış oranı düşürülemedi, aktif/pasif sigortalı oranında beklenen iyileşme gerçekleşmedi.

Kademeli emeklilik yaşı uygulamasının üzerinden 19 yıl geçtikten sonra aktif/pasif sigortalı oranının hala 1,90 olması kamuoyunda “bilgi kirliliği” yaratan, ‘erken emeklilik sistemi bu hale getirdi’ söylemlerinin bir balon hikayesi olduğu resmi verilerle görülmektedir.

Ülkemizde 2008 yılında 1,87 olan aktif/pasif sigortalı oranı, 2020 Ekim itibarıyla 1,90’dır. Bu oranın Avrupa Birliği ülkelerinde 4, OECD üyesi ülkelerde ise 6 olduğu düşünüldüğünde dengenin çok düşük olduğu görülmekte.

Kayıt dışı çalışma ve işsizlik oranının yüksek olması aktif/pasif dengesini olumsuz yönde etkilemekte.

Aktif-pasif oranının bu kadar düşük olmasının önemli nedenlerinden biri işsizlik oranlarıdır. Bu kapsamda, prim ödeyen aktif sigortalı sayısı, işgücüne katılma, istihdam ve kayıtlı istihdam oranını artırmaya yönelik çabaların gösterilmesi gerekmekte. Ayrıca pasif sigortalı sayısının artış hızının azaltılmasına, insanların daha uzun süre çalışma hayatında kalmasına yönelik tedbirleri de almak gerekir. Aksi halde, bugün olduğu gibi istatistiklere yansıyan şekliyle kapsam bakımından çok parlak görünen sayısal ve oransal göstergeler, karşımıza alt yapısı sağlam olmayan sanal bir iyilik hali ortaya çıkar.

***

Prim ödeme esasına dayalı sosyal güvenlik sistemi

Sosyal güvenlik sistemi sigortalılara ve hak sahiplerine prime dayalı katkılar üzerinden güvence sağlar. Sosyal güvenlik sisteminin finansmanı SGK tarafından oluşturulmakta. SGK; en yüksek bütçeli kurumlardan biri olup, en önemli gelir kalemlerini çalışanlar ve işverenler tarafından ödenen primler (sosyal sigorta ve genel sağlık sigortası prim gelirleri) ve devlet katkısı oluştururken, giderlerinin en önemli kısmı emekli aylık ve ödenekler ile sağlık harcamaları.

Kısa ve uzun vadeli sigortalar ile Genel Sağlık Sigortası için, 5510 sayılı Kanun’da öngörülen her türlü ödemeler ile yönetim giderlerini karşılamak üzere Kurum prim almak, ilgililer de prim ödemek zorunda. (5510.Md.79)

Prim oranları ve devlet katkısı şöyle gerçekleşmekte:

♦ Uzun vadeli sigorta kolları: Malûllük, yaşlılık ve ölüm sigortaları prim oranı, sigortalının prime esas kazancının yüzde 20’sidir. Bunun yüzde 9’u sigortalı hissesi, yüzde 11’i işveren hissesi.

♦ Kısa vadeli sigorta kolları; İş kazası ve meslek hastalığı, hastalık ve analık sigortası prim oranı, sigortalının prime esas kazancının yüzde 2’sidir. Bu primin tamamını işveren öder.

♦ Genel Sağlık Sigortası; Sağlık harcamaların finansmanını sağlayan sigorta primi, prime esas kazancın yüzde 12,5’i. Bu primin yüzde 5’i sigortalı, yüzde 7,5’i ise işveren hissesi.

♦ Devlet, kurumun ay itibarıyla tahsil ettiği malullük, yaşlılık ve ölüm sigortaları ile genel sağlık sigortası priminin dörtte biri oranında Kuruma katkı yapar. (5510.Md.81)

Sosyal Güvenlik Kurumu, emekli aylık ve ödenekleri için sosyal sigorta fon gelirinden, sigortalılarına ve bakmakla yükümlü oldukları kişilere sunduğu sağlık hizmeti için Genel Sağlık Sigortası (GSS) fon gelirinden, ödeme yapmakta.

Giriş Yap

Gerçekçi Haber ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!