Sosyal güvenlik sisteminin gelir-gider dengesini kim bozdu?

AKP iktidarının sosyal güvenlik sisteminde değişiklik gerçekleştirirken, o dönem en önemli gerekçesi sisteme yapılan bütçe transferinin azaltılacağına ilişkin iddiasıydı. Halbuki kuruma 2008 Yılında 35 Milyar TL bütçe transferi yapılırken 2019 yılında 196,7 milyar TL, 2020’de 216,9 milyar TL yapıldı.

Hazırlayanlar: Dr. Ergün Demir ve Dr. Güray Kılıç

Alım gücünün hızla gerilediği, enflasyon oranın giderek arttığı ve işsizliğin tırmandığı bir süreçten geçerken, bir de üzerine Covid-19 salgını eklenmesi ile birlikte çok sayıda esnaf işyerini kapattı ya da zora girdi. Çalışanları işini kaybetti, düzensiz işlerde çalışanlar da gelirlerinden bütünüyle mahrum kaldı.
Sosyal güvenliğe ve sosyal yardımlara en fazla ihtiyaç duyulduğu bir dönemde yaşanan sorunlara çözüm üretmesi gerekirken, AKP Genel Başkanı konuyu ekseninden saptırmaya kalkışmış ve her seçim döneminde yaptığı gibi Kırşehir-Kırıkkale-Yozgat-Sivas İl Kongrelerinde canlı bağlantı ile yaptığı konuşmalarda “Sosyal Sigortalar Kurumunu Kemal Kılıçdaroğlu’nun batırdığını’’ iddia etmiştir.

Yine geçen hafta yaptığı bir açıklamada SSK’nın Z Kuşağı’na anlatılması gerektiğini ifade ederek “SSK’nın başında bulunduğu zaman hastanelerde hastalarımızın ne hale düştüğünü Z kuşağı bilmediğini’’ söylemiştir.

Sosyal devlet anlayışına sahip ülkelerde sosyal güvenlik politikalarının asli önceliğini vatandaşların sağlık hizmetlerine erişebilmeleri ve işsizlik ile yaşlılık durumlarında gelir güvencesine sahip olmaları oluşturur. Devlet, temel ihtiyaçlarını karşılayamayan ve yaşamlarını en düşük düzeyde dahi sürdürmekte güçlük çeken kişi ve ailelere karşılıksız sosyal yardım yapar. Sosyal Güvenlik Kurumu’nun giderleri gelirlerini aşmış ise bu durum sosyal devlet ilkesinin gereği olarak açık olarak değerlendirilemez.

SSK’yı/ SGK’yı kim batırdı?

Önce bilineni tekraren hatırlatalım, Sosyal Güvenlik Kurumu bir şirket değildir.

Sosyal Güvenlik Kurumu’nun (SGK) en önemli gelir kalemleri çalışanlar ve işverenler tarafından ödenen sosyal sigorta ve genel sağlık sigortası prim gelirleri ile devlet katkısı iken, giderlerinin en önemli kısmını ise emekli aylık ve ödenekler ile sağlık harcamaları oluşturmaktadır.

Sosyal Güvenlik Kurumunu şirket gibi görenler gelir -gider dengesini ‘’açık’ ’olarak değerlendirmektedirler. SGK Ekim 2020 aylık mali istatistiklerine göre AKP Hükümetleri döneminde (2003-2020 Ocak-Ekim) SGK’nın gelir- gideri arasındaki dengesizlik kronik hale gelmiş ve parmak hesabı ile miktar olarak toplam 428.5 Milyar TL ‘açık’ oluşmuştur.

SGK, sigortalılarına ve hak sahiplerine sunduğu emekli aylık ve ödenekleri için sosyal sigorta fon gelirinden; sağlık hizmeti için ise genel sağlık sigortası (GSS) fon gelirinden ödeme yapmaktadır.

SGK’nın genel sağlık sigortası fon varlığında kalması ve sağlık hizmetleri için kullanılması gereken fon varlığının 5510 ve 5502 sayılı Kanun’un açık hükmüne rağmen açıkları kapatmak için sosyal sigorta fonuna aktarıldığı Sayıştay denetim raporlarında tespit edilmiştir.

SGK ‘açıkları’ gündemdeki yerini tüm yakıcılığıyla korurken; bu ‘açığın’ sağlık sigortası fonundan değil sosyal sigorta fonlarından kaynaklandığının altını çizmek gerekmektedir.

AKP Genel Başkanı’nın iddiaları:

► SSK’yı Kılıçdaroğlu batırdı!

► Görev yaptığı 1992 – 1999 yılları arasında kurum 2 milyar TL açık verdi. (CHP’li yöneticilerin açıklamasında bugünkü değeri 4.5 Milyar TL açıklanmıştır.)

► Sosyal Güvenlik Kurumu, AKP ile altın çağını yaşıyor.

Gerçekler:

♦ Tartışma, Sosyal Güvenlik Kurumunun gelir gider dengesi üzerine.

♦ SGK’nın AKP döneminde 2003- 2020 (Ocak-Ekim) yılları arasında parmak hesabı ile toplam 428.5 Milyar TL ‘açığı’ var.

♦ Resmi verilere göre gelir-gider arasındaki dengesizlik jet hızıyla artmaya devam etmektedir.

♦ AKP’nin 18 yıldır bu ‘açıkları’ kapatacak bürokratı/genel müdürü henüz bulamadığı görülmektedir!

Asıl üzerinde konuşulması gereken konu ise sosyal devlet ilkeleri olmalıdır.

AKP, 18 yılda ‘açıkları, kara delikleri’ kapatacak bir genel müdürü neden bulamadı?

Herhangi bir devletin hangi ölçüde sosyal olduğu belirlenirken, o devletin gayrisafi yurtiçi hâsılasının [GYH] ne kadarlık bölümünü sosyal programlar için kullandığı dikkate alınmaktadır. Hiçbir sosyal devlet bütçeden sosyal güvenliğe aktarılan kaynakları ‘açık’ ve ‘kara delik’ olarak nitelendiremez.
Sosyal güvenlik sistemini şirket gibi gören iktidar sahipleri bilmedirler ki, Kurum’un mali bütçesindeki bu ’açıktan’ genel müdürler değil, uygulanan politikalar ve bu politikaları hayata geçirmeye çalışan hükümetler/iktidarlar sorumludurlar.

AKP Başkanı’nın iddialarına bakacak olursak 18 yıldır ülkeyi yöneten AKP iktidarının bilgisini becerisini ortaya koyup, açıkları kapatacak, bu sıkıntıları çözecek yönetici bulamadığı görülmektedir.

Gerçekler:

Sosyal Güvenlik Kurumu’nun Gelir – Gider dengesinin bozulmasının en önemli nedenleri:

İstihdamın azalması

TUİK İşsizlik oranı yüzde 12,7, genç nüfusta (15-24 yaş) ise bu oran yüzde 24,9 olup ne eğitimde ne de istihdamda olanların oranı ise yüzde 27,6 seviyesindedir.

Kayıt dışı istihdam oranı yüksektir: yüzde 31,
İstihdam oranı düşüktür: yüzde 43,6.
Buna bağlı olarak da Aktif/pasif oranı düşüktür:1.90

Sosyal Güvenlik Kurumu’nun gelir gider dengesinde önemli bozulma nedenlerinden olan işsizliği, kayıt dışı çalışmayı, işverenin ödemesi gereken prim aflarını, ucuz iş gücünü, kaçak ve çocuk işçiliğin doğal hale getirilmesini görmezden gelen ve prim alacaklarının tahsil edemeyen AKP iktidarı siyasi sorumluluğunu gizlemeye çalışmaktadır.

Sosyal güvenlik sisteminin “aktüeryal dengesi sağlanmış, mali açıdan sürdürülebilir” haline gelmesi yaşanan bu sorunların en aza indirgenmesi ile gerçekleşebilir. Aksi durumda siyasi popülist söylemler ve genel müdürler üzerinden polemikle gelir gider dengesi düzelebilseydi 18 yıldır neden ‘süper bir genel müdür bulup ta düzeltemediniz’ diye sormak gerekmez miydi?

Prim gelirlerinin emekli aylıklarını ve sağlık ödemelerini karşılama oranı son yıllarda giderek düşmektedir.

AKP iktidarı, sosyal güvenlik sisteminin mali açıdan sürdürebilirliğinin sıkıntıda olduğu gerçeğini gizlemek ve üzerini örtmek için reklamlarla halka pembe tablo pazarlamaya çalışmaktadır. Oysa rakamların gösterdiği gerçek durum bunun tam tersidir.

Prim gelirlerinin emekli aylıklarını ve sağlık ödemelerini karşılama oranı son yıllarda bu oranın 2018 yılında yüzde 75,9, 2019 yılında yüzde 71,8 iken 2020 (Ocak-Ekim) yüzde 64’ e düştüğü görülmektedir.

Sosyal Güvenlik Kurumuna bütçe transferi artmaktadır

AKP iktidarının sosyal güvenlik sisteminde değişiklik gerçekleştirirken, o dönem en önemli gerekçesi sosyal güvenlik sistemine yapılan bütçe transferinin azaltılacağına ilişkin iddiasıydı. 13 yıl geçti yasal düzenlemelerin yapılması üzerinden. O dönem kamuoyunda “bilgi kirliliği” yaratan, gerçekleri tersyüz eden ve çarpıtanların yüzlerini SGK aylık mali istatistikleri muhtemelen kızartmaktadır.

Kuruma Bütçe transferi 2008 Yılında 35 Milyar TL yapılırken 2019 yılında 196,7 Milyar TL,2020 Ekimde 216,9 Milyar TL yapılmıştır. Sosyal Güvenlik Kurumuna yapılan bütçe transferleri içerisinde açık finansmanı, devlet katkısı, ek ödeme, faturalı ödemeler, teşvikler ve ödeme gücü olmayanların Genel Sağlık Sigortası katkısı olmak üzere 6 kalem transfer bulunmaktadır.

Çalışma yaşamının düzenlenmesi, toplumun hayat standardını yükseltmesi, gelir dağılımındaki eşitsizliğin ve yoksulluğu azaltılması, sosyal harcamalar için bütçeden sosyal güvenlik sistemine yapılan transferlerin artırılması sosyal devletin görevlerinden biridir.

Hazine’nin SGK’ye yaptığı hazine yardımı bilinmiyor

Devlet, Kurum’un ay itibarıyla tahsil ettiği malullük, yaşlılık ve ölüm sigortaları ile genel sağlık sigortası priminin dörtte biri oranında Kurum’a katkı yapar. Devlet katkısı olarak hesaplanacak tutar talep edilen tarihi takip eden 15 gün içinde Hazinece Kuruma ödenir. (5510 Md.81)

SGK 2019 Faaliyet raporunda Hazine’nin malullük, yaşlılık ve ölüm sigortaları ile genel sağlık sigortası primi için ödemesi gereken devlet katkısını Kurum’a ödemediği görülmektedir. Bu durumun sehven mi olduğu veya teknik bir sorundan mı yoksa Hazine’deki finansal sıkıntıdan mı kaynaklandığı şimdiye kadar kamuoyuna açıklanmamıştır.

5510 sayılı Kanun’un 81. maddesi gereği Hazine, SGK’ya toplanan primlerin dörtte birini devlet katkısı olarak ödemek zorundadır. Sosyal güvenlik gelirleri ve benzeri mali yükümlülükler kanunla konulur, değiştirilir ve kaldırılır. Oysa şimdiye kadar Hazine’nin devlet katkısı ödememesi ile ilgili olarak herhangi bir kanun değişikliği yapılmamıştır.

Bu durum sistemin mali açıdan sürdürülebilirliğini büyük oranda etkileyecektir. Sosyal Güvenlik Kurumu, emekli aylık ve ödenekleri ile sağlık harcamalarını ödemekle yükümlü iken bu durumda nelerden tasarruf yapacaktır? Finansmana sıkışan AKP iktidarının kıdem tazminatı, emekli aylık ve ödeneklerinin ödenmesi konusunda gündeme getirip tepkiler üzerine geri çekmek zorunda kaldığı önerileri ve sunulan sağlık hizmetlerinin tanı-tedavi ücretleri için halkın cebini adres göstermesini vatandaşlardan alınan katılım payının ve ilave ücretin artırılacağı bir döneme geçileceğinin işaretleri olarak görmek kehanet olmayacaktır.

Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı devlet katkısının neden ödenmediği konusunda ‘sehven, teknik veya finansal kriz’ kamuoyuna açıklama yapmalıdır.

Gerçek Yoksulluk Envanterine ulaşılamıyor

Sosyal yardımlar, yoksulluk içinde olup temel ihtiyaçlarını karşılayamayan ve yaşamlarını en düşük düzeyde dahi sürdürmekte güçlük çeken kişi ve ailelere karşılıksız olarak sağlanan, ayni ve nakdi olarak yapılan yardımları kapsamaktadır.

Kişilerin sosyal güvenliğini güvence altına almak devletin yükümlülüğü olduğuna göre sosyal güvenliğin önemli bir unsuru olan sosyal yardımların yapılması da tam olarak devletin sorumluluğundadır. Siyasetçiler bilmelidirler ki sosyal yardımlar aslında bir lütuf değil devlet tarafından karşılanması gereken yasal bir haktır.2015 yılından sonra faaliyet raporunda Türkiye sosyal yardım istatistikleri bülteni yayımdan kaldırılması ile gerçek yoksulluk envanterine ulaşılamamaktadır.

Bu durum artan yoksul ve muhtaç sayısının üzerini örtmeye yönelik bir hamle olarak değerlendirilebilir.

Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk yaptığı açıklamalarda “korona virüs hastalığının vatandaşlar üzerindeki sosyoekonomik etkisini azaltmak için özellikle toplumumuzun en alt gelir grubunda olan düzenli sosyal yardım alan hanelerden başlamak üzere 1000 TL nakdi destek ödeneceğini” ifade etmişti. Yine Bakanlık bütçe görüşmelerinde “Pandemi Sosyal Destek programıyla, 6 milyondan fazla haneye 1.000’er TL nakdi destek sağlandığını’’ ifade etmiştir. Ancak, resmi verilerde 2019 yılı için sosyal yardımlardan faydalanan toplam kayıtlı hane sayısı 3 milyon 209 bin iken, Bakan Selçuk 6 milyon haneye yardım yapıldığını söylemektedir.

Resmi verilerde sosyal yardımlardan faydalanan kayıtlı hane sayısı ile Bakan’ın açıkladığı hane sayıları arasında fark nereden kaynaklanmaktadır? Bütünleşik Sosyal Yardım Hizmetleri Bilgi Sistemine kayıtlı hane ve kişi sayısı yayımlanmadığından dolayı ancak tahmini görüş belirtebiliriz: Siyasi tercihe göre sosyal yardım? mükerrer? Ya da pandemi döneminde muhtaç ve yoksulluk kervanına yaklaşık 3 milyon hane daha eklendi.

Neden “sosyal devlet” konuşulup tartışılmıyor?

Artan işsizlik ve yoksulluk karşısında sosyal korumaya olan gereksinim artarken ve krizin etkilerini hafifletmek için sosyal harcamaların arttırılması gerekirken AKP Genel Başkanı, Sosyal Güvenlik Kurumu’nu “kim batırdı, zarar ettirdi, açık verdirdi vs.’’ söylemlerle geçmişe gönderme yaparak yaşanan sorunları ve kendi sorumluluklarını üzerini örtmeye çalışmakta ve sosyal güvenliği siyasi polemiğe malzeme yapmaktadır.

Herhangi bir devletin hangi ölçüde sosyal olduğu belirlenirken, o devletin gayrisafi yurtiçi hâsılanın [GYH] ne kadarlık bölümünü sosyal programlar için kullandığı dikkate alınmakta, sosyal harcamaların düzeyi [GYH’ ye oranı] ne kadar yükselmiş ise sosyal devlet olma yolunda o kadar mesafe kat edilmiş kabul edilmektedir.

Kriz ve salgın dönemlerinde sosyal güvenliğe ihtiyaç artarken, ülkemizi yönetenler hariç, hiçbir ülke sosyal güvenlik sistemini bir şirket yönetimi olarak görmemektedir. Hükümetlerin görevi sosyal güvenlik hakkının korunması ve bu hakkın güçlendirilmesine yönelik tedbirler ve kararlar almasıdır.

Giriş Yap

Gerçekçi Haber ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!